27 Mayıs, 12 Mart darbelerini okumuş, 12 Eylül faşizmini yaşamış, hatta o günlerde asker olduğum için görev yapmış biri olarak 15 Temmuz darbe girişiminin adi bence tam bir maskaralıktır..

                Darbenin nasıl yapılacağını birkaç darbe görmüş ve yaşamış her insan bilirken, darbe girişiminde bulunan üst rütbeli subayların bilmemesi maskaralığın bir başka boyutudur..

                Darbe yapıldığı saat ve sonrasında yaşananlar ise bir başka maskaralık..

                Sizleri birkaç yıl geriye getirip hafızalarınızı tazelemek isterim.. Ergenekon, balyoz ve casusluk davaları başladığı günler de müthiş senaryolar anlatan ve yazan havuz medyasının kalemşorlarını hatırlayınız.. Her akşam tv ekranlarından halk üzerinde nasıl algı oluşturduklarını düşününüz..

                Yine siyasi iktidar mensuplarının o günlerde nasıl mağdur rolüne soyunduklarını, söylemlerini hatırlayınız.. Onlara göre ülke de darbe yapılacak, AKP yıkılacak, demokrasi yok edilecek, ülke karanlığa çekilecekti.. Kemalist laikçilerin amacı buydu..

                Tüm bu söylemlerin Fethullahçı  kumpas olduğu ortaya çıkınca dört kez müebbet hapse çarptırılalar dâhil herkes serbest bırakılmış, siyasi iktidarın mensupları “aldatıldık” demişlerdi..

                Peki, söz konusu davalarla rütbeleri, makamları, gelecekleri, hatta yaşam hakları elinden alınan ordu mensuplarının hakları özür dilenerek iade edildi mi?  Hayır..!

Aldatıldık diyenler bu aldatılmanın karşılığını ödedi mi? Hayır..

AKP bu olaylar sonucunda hedefine doğru bir adım daha attı, yargıyı kısmen kendine bağlamayı başardı..

Şimdi AKP darbe maskaralığıyla ikinci ve son adımını atmaya çalışıyor..    

                Darbenin başladığı ilk dakikalarda “emir komuta zinciri” olmadığı Başbakan Binali Yıldırım tarafından televizyonlarda canlı yayınla anlatılırken, halkın darbeye karşı koymak için davet edilmesi ise en büyük maskaralık hatta sorumsuzluktur..

                Bu çağrıya uyarak sokağa çıkıp yaşamını yitirenlerin hesabını halkı sokağa davet edenlerin vermesi gerekmiyor mu?

                Ya; sokağa çıkıp emir almaktan ve uygulamak zorunluluğundan başka hiçbir günahı olmayan rütbesiz ana kuzularının, üstelikte silahını bıraktığı halde kemeri ile kırbaçlayan, boğaz köprüsünden atmaya çalışan, hızını alamayıp kafasını kesen IŞID artıklarını cesaretlendiren işte bu davettir..

                Bu gibi olaylarda durum tespiti yapıldıktan sonra, halk sokağa değil korunması için evlerine davet edilir..

                Bana göre;  AKP ve partili Cumhurbaşkanı halkı her akşam alanlara çağırarak, gelecekte kurmayı düşündükleri rejimin provasını yaptırıyor..

                Davetin içeriğinde “demokrasimize sahip çıkmak” için deniliyor..

                Bu ülkede demokrasiyi aşındıran ve işine geldiği gibi yorumlayarak kullananlar kimdir?

                Özgürlüklere karşı çıkıp, basını sansürleyenlerin demokrasiden söz etmeleri gülünç değil mi?

                Peki, bu davete uyup her akşam sokaklara çıkan, gerici sloganlar atıp tekbir getirenlerin demokrasiye sahip çıkmaları nerede görülmüştür.! 

                Bu kitleler mi demokrasiye sahip çıkacak..?

                Yine soralım, sokağa çıkan bu kitleler, demokrasimizin olmazsa olmazı “laik demokratik sosyal hukuk devleti ilkelerine” saygılı mı? Bu ilkelere saygılı olmadığını bildiğimiz bu insanlar ve onları yönlendirenler sizce neyin peşindeler..!

                Demokrasinin yaşamasını mı istiyorlar yoksa AKP iktidarının ve Tayyip Erdoğan rejiminin daha güçlü ve kalıcı sürmesini mi?

                Bir soru daha..!

                Darbe maskaralığını yapan kimdir?

                AKP’li siyasetçilere göre Fettullahçı terör örgütüne (FTÖ) bağlı askerler..  Peki, anında  görevden el çektirilen hakim ve savcılar ne oluyor..

                Ya çeşitli kamu kuruluşlarındaki sivil personel..!

Onlarda mı darbe yaptı.?

Yukarıda AKP amacına ulaşmak için son adımını atıyor derken anlatmak istediğim budur..

Ülkenin birkaç ay sonra geleceği yer Kuzey Kore’ye rahmet okutur..

 

TURGUT GÜVEN