Halkoylaması öncesinde koparılan fırtınayı anlamaya çalışıyorum!
Düşüncelerimi sizinle de paylaşayım.
AKP Halkoylaması öncesinde Almanya ve Hollanda’yı hedefine aldı. Hemen aklıma şu geldi.. Acaba bu ülkelerde ne kadar seçmen var, halkoylamasını ne kadar etkiler, fırtına koparmaya değer mi?
Yüksek Seçim Kurulu (YSK) internet sayfasından seçim sonuçlarına baktım.
Almanya da 3.5 Milyon, Hollanda da 397.000 Türk yaşıyor..
Yurt dışında yaşayan Türk seçmen sayısı toplamda 2.767.000 Almanya da 1.380.000. Hollanda da 250.000 seçmen var.
Bu iki ülkede yaşayan Türkler ilk kez Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy kullanmışlar.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Almanya da 1.380.000 seçmenin 112.705’şi oy kullanmış. Seçime katılım oranı %8,5 Hollanda da 250.000 seçmenin 17.187 si oy kullanmış seçime katılım oranı % 7,6.
Aklınıza şu gelebilir. Cumhurbaşkanlığı ilk seçimdi bu nedenle Türklerin acemiliğine gelmiştir diye düşünebilirsiniz.
Son yapılan 1 Kasım seçimlerine bakalım.
Almanya 13 başkonsoloslukta seçime katılım oranı tüm çalışmalara rağmen %35. Hollanda da iki başkonsoloslukta bu oran %40.
Bu analizleri neden yaptığıma gelince; koparılan fırtınanın büyüklüğü ile rakamlar çelişiyor. Almanya ve Hollanda da Türk seçmenin tamamını sandığa getirseniz ve “EVET” oyu kullandırsanız dahi ülke genelinde oranı %2 bile değil.
Bu durumda koparılan fırtınanın, bu iki ülkeye kafa tutmanın mağdur rolünü bürünmenin amacı iç siyasetteki kararsız seçmeni etkileyip “evete” yönlendirmekten başka bir şey değil. Mağdur dümeni bu kez tutmayacak gibi.
Almanya ve Hollanda da yapılan uygulamalar sonrasında AKP’li yetkililer yandaş medya eşliğinde demokrasi ve insan hakları havarisi kesildiler. Meğerse ne kadar demokrasi sevdalısı bir iktidarımız varmışta haberimiz yokmuş. İnsanın gözleri yaşarıyor.
Bu ülkede AKP karşıtı politikalara karşı çıkın bakalım başınıza ne geliyor. AKP “bu ülke insanının demokratik hakkıdır o haklarını kullanıp tepkilerini gösteriyor” der mi? Bu güne kadar dedi mi?
Örneğin bu iktidarın döneminde Gezi olaylarında kaç genç, hatta çocuk öldürüldü. AKP iktidarı bu ölümlerin faallerini bile korumuyor mu?
Siyasi iktidar bu ülkede milli bayramlarımızın kutlanmasını engellemedi mi? Bu bayramlara katılanlara biber gazı ile saldırmadı mı? Tüm bunlar unuttuk mu sanılıyor ve bu saldırılar hangi demokrasiye sığıyor.
Halkoylamasında “HAYIR” oyu kullanacaklarını açıkladıkları için MHP’den ihraç edilen Ümit Özdağ, Meral Akşener, Yusuf Halaçoğlu, Sinan Ogan vb gibi siyasetçiler gittikleri her şehirde karşılaştıkları zorlukları, engellemeleri duyuyor ve görüyorsunuz.
Saldırılar şekil değiştirerek ve desteklenerek sürüyor. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin tehditleri sürerken Ülkü Ocakları Genel Başkanı açıktan tehdit ediyor Cumhuriyetin savcıları yakasına yapışmıyor. Sonuçta bu siyasetçilerimizde demokratik haklarını kullanıyorlar. Eğer bu saldırılar “evet” diyen birine yapılsaydı AKP sessiz kalır mıydı? O halde Almanya ve Hollanda ya tepkiler neden!
Tüm bu baskı, saldırı ve engellemeler karşısında yandaş basının ve siyasi iktidarın yaşananlara tepkisini gören var mı? Bu insanların demokratik hakkını savunan bir iktidar yetkilisi!
Hollanda da yaşanan olayları televizyondan izliyorum. TRT muhabiri köpeğin saldırısına uğramış vatandaşı görüntülerken “demokrasinin beşiği bir ülkede insanımızın başına gelenler” diyerek olayı anlatıyor. Aynı muhabir bu ülkede hak arayanların başına gelenleri hiç görüntüledi ve ekranlara yansıtabildi mi?
Ancak haksızlık etmeyelim. Bu iktidar son üç yıl öncesine kadar “F tipi” öğütlenmeye ve bölücü örgüt PKK’ya demokrasi içinde sempati ile baktı.
“F tipi” örgütlenme devlet kurumlarını ele geçirip çürütüyor dediğimizde AKP’lilerin tamamı bu öngörüye şiddetle karşı çıkıyor ve bu yasa dışı örgütlenmeye “hizmet hareketi” diyordu.
PKK militanları şehirleri silah ve mühimmat yığıp siperler kazarken AKP yine hoşgörü ile bakıyordu. Habur sınır kapısındaki karşılamayı, Diyarbakır meydanındaki bebek katili Öçalan’ın mesajları coşku ile okutuluyordu.
AKP iktidarında bu iki kesime demokrasi vardı ama taşeronda çalışan işçi kadro, öğretmen atanmak istediğinde, öğrenci parasız eğitim talep ettiğinde, AKP politikalarına karşı çıkıldığında insanlarımıza polis copu, tazyikli su veya biber gazı ikram edildi.
Tüm bunlar yaşanırken bir olay aklıma geldi ve “etme bulma dünyası” dedim..
Yıl 2004, Rahmetli Rauf Denktaş Kıbrıs’ta uygulanmak istenen Annan planına karşı çıkarken Türkiye’de miting ve salon toplantıları yapmıştı. Zamanın başbakanı RTE, Rauf Denktaş’a karşı çıkmış “ne söyleyeceksen git ülkende söyle” gibi laflar etmişti.
Şimdi kendi halkına demokratik hakkını vermeyen bir iktidar, kendisinin başka ülkelerde demokrasi araması ve bunu eleştirmesi ne kadar doğrudur. Kendisinin ülkede uygulatmadığın demokratik hakları başkasından talepte bulunmak nasıl bir aymazlıktır.
Çık bu halkın karşısına dün kol kola, koyun koyuna olduğun örgütler, referandumda “HAYIR” diyor de ve halktan evet oyu iste.
Bu olaylar sürekli kaşınarak gözden kaçırılmak istenen 18 maddelik Anayasa değişikliğinin ülkeye ne getireceği. AKP’li politikacılar bu sorunun cevabını vermekten özenle kaçınıp karmaşa içinde dikkatleri başka yöne çekme peşindeler.
On sekiz maddelik anayasa değişikliği ülkeye tek adamlığı yani diktatörlüğü getiriyor. AKP’li politikacıların üzerini örtmek istedikleri budur.
TURGUT GÜVEN
Yayın Tarihi 13.03.2017