Halkoylamasında garip bir durum var!

                Hayır, diyenler neden hayır dediklerinin yanında anayasada değiştirilmek istenen 18 maddenin “evet” denilip değiştiğinde ülkenin başına ne gibi felaketler geleceğini anlatıyorlar. 

                Kısa ve öz, “bu anayasa değiştiği takdirde yaşayacağımız resmen DİTATÖRLÜKTÜR” diyorlar. Bende aynı düşüncedeyim. Bu değişiklik ilk adımda diktatörlüğün kapısını aralar. Bundan sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a dur diyecek hiçbir makam yoktur. Şu anda da yok zaten. Demokrasimizin en büyük eksiği de bu.

Aslına bakarsanız şu an değiştirilmek istenen Anayasa fiilen uygulanıyor. Kendini hala MHP lideri sanan (!) Devlet Bahçeli demedi mi “fiili durumu hukuki duruma çevirmeliyiz” diye.

                Evet, kesimi ise Anayasanın değiştirilmek istenen maddelerinin ne getireceğini anlatmaktan özenle ve bilinçli olarak kaçınıyorlar. Çünkü onlarda çok iyi biliyorlar ki girilen yol, çıkmaz sokaktır.

                Ancak kafalarda demokrasi olmadığında, biat kültürünün esiri olunduğunuzda sadece söyleneni sorgusuz sualsiz yaparsınız. Evet, kesiminin yaşadığı da bu sarsıntıdır.  Yanlış olduğunu biliyorlar, ancak yapmak zorundalar. Zorunlulukları kişisel çıkarlarından başka hiçbir şey değildir. Geçiniz ülke vatan millet söylemlerini.

                Anayasa değişikliğinde bir başka gariplik ise şu! Değişiklik önerisinin sekiz maddesi tıpatıp Suriye Anayasasına benzemesi.

Hani şu diktatör ilan ettiğimiz, rejimini yıkmak için topraklarına girdiğimizi söyleyip tepkiler sonrasında çark ettiğimiz, kardeşim Esat iken düşmanım Eset’te çevirdiğimiz, bu günlerde ise hangi şekilde hitap edeceğimizi bilemediğimiz o şahsın Anayasası.   

Adamı “zalim diktatör” ilan edip Anayasasını kopyalamak nasıl bir anlayıştır! Ya bunu gözü kapalı savunmak, karşıtlarını ise şu cu, bu cu diye kötüleyerek anlatmaya çalışmak.

Evet, savunucuların en “garibi” ise Devlet Bahçeli ve örgütleri!  Artık resmen AKP’nin yedek lastiği konumundalar. Bahçelinin etrafında sadece koltuk sevdalısı örgüt yöneticileri kalmış. İçlerinde sessiz ve derinden giden genel başkan ve genel merkezden gelenlere kulak tıkayıp “he he” diyerek sessiz kalan gizli hayırcılar da yok değil. Parti tabanı ise büyük bölümüyle hayır diyor.  

 Bir tv kanalında MHP’nin Genel İdare Kurulu (GİK) üyesi genç bir politikacıyı izliyorum. İnanmadığı bir konuyu anlatmanın zorluğu içinde ve alnı terlemiş bir halde karşısındaki kitleyi inandırmaya çalışıyor.

Türklük, Cumhuriyet, Devlet ve ülkemizin bekası için “evet “ demeliyiz diyor. Hatta bu sistemin Türklerin geleneğinde olduğu yalanını söyleyerek! Devletin bekası derken düşündüğü genel başkanı Devlet’ten başkası değil.

Diğer taraftan siyasiler arasında bir laf yarışıdır gidiyor. Sistem ve rejim değişikliği tartışılıyor.

Anayasa değiştirilmesine evet diyenler sistem değişikliği, hayır diyenler ise rejim değişikliği adını veriyor.

 

Bakınız Türk Dil Kurumu (TDK) bu iki kelimenin anlamını nasıl veriyor. 

Her iki kelimede Fransızcadan dilimize geçmiş.  Sistem; “yol yöntem, düzen, bir sonuç elde etmeye yarayan yöntemler düzeni” demek.

                Rejim ise; “yönetme, düzenleme biçimi, düzen, bir devletin yönetim biçimi” demek.

                Birbirine çok yakın aynı anlama gelen iki kelime. O halde rejim değişikliği diyenler haksız mı? Bence sistem değişikliği demenin altında bir hinlik yatıyor.

Oda şu, mevcut anayasanın 22 maddesin 12 Eylül 2010 yılında şimdi düşman oldukları Fetoş’un ölülerinize de oy kullandırın talimatıyla değiştirildi. (O günlerde Fetoş “evet” diyenler kimdi? Hayır diyenlerde bunu hiç kullanmadı)  Bu ilk adımdı bu değişiklikle “yargı” siyasi iktidarın eline geçti “yargı bağımsızlığı” ortadan kaldırıldı.

AKP şimdi ise ikinci ve en önemli son adımı atıyor. Bu halkoylamasından “evet” çıkarsa fiili diktatörlük resmileşecek. Bundan sonra gelsin anayasadaki değiştirilmesi bile teklif edilemeyecek maddeler. 

Hani “anayasanın ilk dört maddesini kırmızıçizgimiz bunlara dokunulmuyor” diyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve ona inanan koltuk sevdalıları var ya onların yüzünü o zaman görmek isterim.

Tabi o günlerde Bahçelinin yüzünü görmemiz mümkün değil de, ancak Zonguldak’taki koltuk sevdalısı MHP örgütlerinin başkanları ve yönetim kurulu üyelerinin eğik başlarını, mahcup, hatta suçlu tavırlarını görmek mümkün olacak.

****

Halkoylamasının Almanya ayağında demokrasi arayan Adalet Bakanımız var. Hazretin Adalet Bakanı olarak daha önce yaptığı açıklamalar “adalet adına” sosyal medyayı resmen tekrar sallıyor.  

Bir cemaat yurdunda cinsel istismara uğrayan çocukları için “Bunlar tecavüzcü cinsel istismar suçunu zorla işlemiş kişiler değil. Tamamen Ailesinin ve küçüğün de ricasıyla yapılmış işler” diyordu.

Adalet Bakanı olduğun ülkede sağlamadığın demokrasiyi ve Adaleti Avrupalıdan talep etmek nasıl bir iştir anlamak zor. Demokrasinin yaşadığı Almanya, Hollanda gibi ülkelerde “diktatörlük talepleri ile kafa karıştırmak” hoş karşılamaz. Hatta oradaki Türkleri yaşadığı ülkenin yönetimlerine karşı kışkırtmak doğru bir davranış değil. Meydan okumak ise gülünç!  

Ayrıca demokrasinin güçlü olduğu ülkeler emperyalistlerin hiç işine gelmez. Çünkü o ülkeleri esir almak “bilinçli halkı” nedeniyle mümkün değildir. Tek adam rejimi en çok emperyalistlerin işine gelir. Çünkü emperyalistler sömüreceği ülkelerde diktatörü satın almayı bilirler.

TURGUT GÜVEN

Yayın Tarihi:05.03.2017