Günümüzde siyasi partilerin rehber edindikleri kişiler vardır.
Örneğin CHP Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği yolda olduğunu iddia eden partilerdendir.
AKP’li politikacılar ise Adnan Menderes, Turgut Özal’ı kendilerine rehber edindiklerini söylemişlerdir.
Geçtiğimiz hafta sonu (Cumartesi) Başbakan (!) Binali Yıldırım “Aklınıza ne geliyorsa bugün Cumhuriyet neslinin kullandığı bütün eserlerin altında o ulu hakan Abdülhamid’in imzası var. Marmaray projesi de Abdülhamid’in hayalidir. Bu hayali gerçekleştiren de onun torunları Recep Tayyip Erdoğan’dır” dedi.
Gerçekten de yaşananlara bakıldığında II. Abdülhamid dönemiyle karşılaştırıldığında müthiş benzerliklerle karşılaşırsınız.
II. Apdülhamid Osmanlı Devleti’nin bunalımlı bir döneminde tahta geçmiştir. Doğu’ya karşı İslamcı bir politika izlerken Batı’ya karşı da dengeci bir politika izlemeye çalışmıştır.
AKP’de aynı politikaları izlemiyor mu?
II. Abdülhamid döneminde Meclis-i Mebusan ve Ayan Meclisi üyelerinden oluşan ilk meclis 19 Mart 1877’de açıldı ve böylece I. Meşrutiyet dönemi resmen başlamış oldu.
Çünkü II. Abdülhamid döneminde meclisin açılması, demokrasi ve insan hakları için değil, 2. Abdülhamid’in kendi adamları olan milletvekilleri eliyle iç idareyi kontrol altına almak istedi içindi. Padişah ve meclis, ülkeyi birlikte yönetmesine rağmen son sözü söyleme hakkı yine padişahtaydı.
Günümüzde de bir meclis ve hükümet var, ancak saray daha etkili değil mi?
AKP dönemi ile bir başka benzerlik ise küçük bir ayrıntı ile şu!
AKP 2002 yılında iktidara geldiğinde en çok yakındığı mevcut anayasaydı. 12 Eylül 2010 referandumu AKP’nin 1.mecrutiyetidir. Şikâyetçi olduğu anayasayı kısmen değiştirmiş oldu. Özellikle yargıyı düzenleme konusunda istediğini elde etmiştir.
Ayrıntı şu! II.Abdülhamid döneminde 93 harbi Rusya’ya kaybedildi. Savaşın sonucunda Meclis-i Mebusan’a yöneltilen ağır eleştiriler sonucu II. Abdülhamid meclisi tatil etme kararı aldı. Takip eden 30 yıl boyunca meclis bir daha açılmadı ve Kanun-i Esasi sadece kâğıt üzerinde kaldı.
Yine de alınan kararlar bu anayasaya göre yürürlüğe konuldu. Bu arada Girit’e özerklik verildi daha sonra da zaten elimizden gitti.
AKP döneminde sınır dışı müdahaleler yaşanırken önemli bir benzerlik ise Kıbrıs konusu. Ancak henüz meclisi tatil etme imkânı yok. Günümüzde ise padişaha tatil etme imkânı için anayasa değişikliği çalışmaları tüm hızıyla devam ediyor.
Devam edelim!
Abdülhamid 24 Temmuz 1908’de anayasayı yeniden yürürlüğe koymak zorunda kaldı ve II. Meşrutiyet ilan edildi. Yapılan seçimlerle oluşturulan yeni meclis 17 Aralık 1908’de açıldı.
AKP’nin 2. Meşrutiyeti anayasa değişikliği yapılıp tek adamlığa geçtikten sonra başlayacak.
AKP ile özendikleri II. Abdülhamid dönemindeki benzerlikle sadece bu alanla sınırlı değil.
II. Abdülhamid Meclis’i kapatarak yönetimi kendi eline aldıktan sonra Osmanlı tarihinde ilk defa geniş kapsamlı bir polis ve istihbarat örgütü kurdu. Abdülhamid 1880 yılında Yıldız İstihbarat Teşkilatını kurdu.
Çok sayıda hafiyeden oluşan bu örgütün amacı Abdülhamid’in siyasi rakipleri hakkında bilgi toplamak ve Abdülhamid’e karşı hazırlanan darbe veya ayaklanma girişimlerini önlemekti. Hafiyeler sadece kendi başlarına bilgi toplamakla kalmıyor, halk arasında çok sayıda kişiye maaş bağlayarak geniş bir istihbarat ağı oluşturuyorlardı. Jurnalci adı verilen bu kişiler Abdülhamid yönetimine karşı olabilecek faaliyetleri bildiriyorlar, zaman zaman sıradan insanların veya aydınların hapse atılmalarına veya sürgüne gönderilmelerine neden oluyorlardı.
Ayrıca Abdülhamid padişah olduktan sonra Topkapı sarayından Yıldız sarayına taşındı.
Bunlar günümüzde yaşananlarla tamamen tesadüf tabi!
Benzerlikler ulaşım alanında da devam ediyor üstelik aynı anlayışla.
II. Apdülhamid döneminde demiryolu ve karayolu yapılmasına ağırlık verildi. AKP’li siyasetçiler de “yol yaptık” diyerek övünmüyorlar mı?
Ulaşım alanındaki aynı anlayışa gelince, II. Abdülhamid döneminde özellikle demiryollarını emperyalist ülkeler (Almanya, İngiltere ve Fransa) yapıyor.
Bakın neyin karşılığında! Emperyalist ülkeler yaptıkları demiryolunun 20 km sağı ve solundaki tüm yeraltı ve yerüstü zenginlikleri kendilerine veriliyor. Demiryollarını çevresinde maden işletmeleri ve fabrikalar kuruyorlar. Zaten demiryolları da en çok onların işine yarıyor.
Demiryolu yapımı emperyalistlerin ülkemizi işgal etmesine de büyük katkı sağlıyor.
Peki, nedir burada benzerlik diyebilirsiniz?
AKP’li siyasetçiler Osmangazi, Yavuz Sultan Selim köprüleri ve Avrasya tünelini aynı anlayışla yapımı yabancı ülke firmalarına verildi. Ve AKP’li politikacılar bu geçişlere devlet kasasından tek kuruş harcamadık diye övündüler değil mi?
İşin aslına bakalım ve sadece Osmangazi köprüsü üzerinden anlatayım..
Osman Gazi Köprüsü’nün maliyeti 1 milyar ABD Doları civarındadır.
İşin ilginç yani şudur.!
Yapımına harcanan bu paranın tamamı aralarında Halkbank ve Vakıflar Bankası gibi devlet bankalarının da olduğu dokuz bankadan AKP'nin verdiği gelir garantisi karşılığı kredi olarak temin edilmiş ve müteahhidin (yüklenicinin) cebinden hiç para çıkmamıştır.
Nasıl! Devam edelim.
KDV hariç Osman Gazi Köprüsü’nün günlük gelir garantisi 1.400.000 dolar. Yıllık gelir garantisi ise 511.000.000 dolardır. Araç geçerse geçenler, geçmezse bütçeden yükleniciye ödenecektir.
Bu ödemeler her gün 15 Temmuz 2035 tarihine kadar taahhüt edilmiştir. Bu tarihe kadar toplam KDV hariç en az 9 milyar 709 milyon dolar yüklenicinin kasasına girecektir. Köprü maliyetinin on misli para bu ülkenin kasasından yüklenici firmaya akacaktır.
Dönelim II. Abdülhamid döneminde yapılan demiryollarına.!
Bu demiryolları Cumhuriyet kurulduktan sonra Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığı, İsmet İnönü’nün Başbakanlığı döneminde yani AKP’li politikacıların her fırsatta saldırdığı iki büyük kurucu tarafından millileştirilmiştir.
Başbakan (!) Binali Yıldırım haklı AKP’li politikacılar gerçekten II. Abdülhamid’in torunlarıymış.
TURGUT GÜVEN